2. Bölüm: Reenkarnasyon
Wei WuXian gözlerini açar açmaz bir tekme yedi.
Kulağının dibinde bir ses gümbürdedi, "Ölüyü oynamayı kes!"
Tekme onu geriye savurdu, baş aşağı yere. Kusma dürtüsüyle savaşırken, kafasında bir düşünce belirdi -beni, Patriarkı tekmelediğine göre yürek yemiş olmalısın.
Bu böylesine gürültülü ve öfkeli çığlık bir yana, bu yıllardır duyduğu ilk insan sesiydi. Kafası fırıl fırıl döndü ve kulakları sesin yankılarıyla vızıldadı, "Kimin toprağında yaşadığını sanıyorsun? Kimin pirincini yiyorsun? Kimin parasını harcıyorsun? Birkaç eşyanı almışsam n'olmuş? Zaten sahip olduğun her şey benim!"
Bu ergen, ördek sesinin yanında, ortamda altı üstüne getirilen sandık gümbürtüleri ve kırılan nesnelerin de sesi vardı.
Gözleri yavaşça aydınlandı.
Gözünün önünde loş ışıklı bir tavan belirdi; sonrasındaysa tükürükleriyle onu yıkayan çarpık kaşlı, hasta yapılı birisi, "Ne cüretle babamla anneme söylersin? Sahiden bu evde seni dinleyecek herhangi biri olduğunu mu sandın? Cidden senden korktuğumu sandın!"
Hizmetkâra benzer birkaç iri kıyım adam kenara çekildi, "Genç Efendi, her şey paramparça oldu!"
Genç Efendi sordu, "Hepsini nasıl bu kadar çabuk bitirdiniz?"
Erkek bir hizmetkâr yanıtladı, "Kulübenin içinde zaten pek fazla şey yoktu."
Genç Efendi oldukça memnun olmuşa benziyordu, Wei Wuxian'ı burnundan dürterek, "Beni ispiyonlamaya cüret ettikten sonra kendine bak şimdi, yerde ölü taklidi yapıyorsun! Kimin için? Bu ıvır zıvır yığınlarını görmek isteyen varmış gibi! Şimdi her şeyi kırmış olduğuma göre, görelim bakalım beni ileride nasıl gammazlıyorsun! Sırf birkaç sene sihirbazlık çalıştın diye kendini bir şey mi sandın? Eh nasıl hissettiriyormuş bakalım, sokak köpeği gibi eve geri gönderilmek?"
Wei Wuxian bıkkınca düşündü.
Ölü taklidi yapmıyorum zira birkaç senedir sahiden ölüydüm.
Bu kim?
Ben neredeyim?
Ben ne zaman bir başkasının vücudunu çalmak kadar ahlaksız bir şey yaptım?
Genç Efendi; önündekini tekmeleyip evi alt üst ederek öfkesini yeterince çıkarmıştı, kapıyı küt diye çarparak iki erkek hizmetkârıyla kasıla kasıla dışarı çıktı. Emirlerini haykırdı, "Dikkatle gözleyin. Bu ay dışarı çıkmasına hiç izin vermeyin, yoksa yine kendini soytarı eder!"
Grup uzaklaşırken, odaya sessizlik hakim oldu. Wei Wuxian kalkmayı düşündü.
Amma velakin, uzuvları ayakta duramadı, böylece o da yeniden uzandı. Yan tarafına döndü ve başı dönerken tuhaf çevreyle dağınık yığınlara baktı.
Yanında bronz bir ayna duruyordu, muhtemelen yere atılmıştı. Wei Wuxian kaptığı gibi aynaya baktı. Gördüğü, beti benzi atmış soluk bir yüz ve iki yanağındaki asimetrik kırmızı lekelerden başkası değildi. Görüntüsüne bir de kan kırmızısı bir dil eklenirse, asılmış bir hayalete benzerdi. Aynayı bir kenara attı ve yüzünü sildi, eli beyaz pudrayla kaplandı.
Neyse ki, vücut bu şekilde doğmamıştı- sadece, vücudun sahibi böyle bir yüzü tercih etmişti. Şüphesiz ki bir erkekti fakat makyaja bürünmüştü (Bahsetmeye gerek yok, çirkin bir makyajdı). Of nasıl da katlanılmaz bir şey!
Şokun etkisi geçtikten sonra, biraz enerji topladı ve altındaki çember dizilerini fark ederek nihayet oturdu.
Çizimler, kızıl renkte ve büklüm büklümdü, elle çizildikleri belli oluyordu, kanla çizilmişlerdi; hala nemliydiler ve güçlü bir koku yayıyorlardı. Şekil bir şekilde vücuduna bulaşan çarpık büyü karalamalarıyla doluydu ve bununla beraber dehşet verici görünmekteydi.
Ne de olsa; Kötücül Sihirbazlığın Yüce Lideri ve Büyük Ustası olarak tanınan Wei Wuxian, kesinlikle böyle iğrenç şekillere alışkındı.
Gerçekte, sahiden de ortaya çıktı ki, bir başkasının vücudunu ele geçirmemişti-ona bir vücut sunulmuştu.
Bu, antik zamandan kalan yasak bir yöntemdi. Bir büyü dizilimindense lanete benziyordu. Büyüyü yapan kişi, vücuduna kesikler atarak kendisini yaralar ve kendi kanını kullanarak şekilleri çizip büyüleri yazar, büyü kişinin dizinin en ortasına geçip oturmasıyla tamamlanır. Bu şekilde feci derecede kötücül bir ruhu çağırıp dileğini gerçekleştirmesini isteyebilir. Dileğin bedeli, vücudunu kötü ruha sunmaktır, kendi ruhu ise dünyaya döner.*
Bu başkasının vücudunu çalmaya zıt olan, yasak bir yöntemdi - başkasına vücudunu sunmak.
Felaket fedakârlıklar gerektirdiği için ancak az sayıda cesur insanda bunu eyleme geçirecek yürek vardı. Sonuçta, yaşayan kişinin sahip olduğu her şeyi vermesine yetecek kadar güçlü dilekler zor bulunurdu. Bin yıllardan beri, en fazla üç ya da dört vaka kanıtlanarak tarihî kayda geçirilmişti. O üç ya da dört insanın dilekleri, istisnasız hep aynıydı- intikam almak.
Wei Wuxian durumu kabullenmeyi reddeti.
Neden 'felaket derecede kötücül ruhlar' sınıflandırılmasına sokuluyordu?
Evet, şöhreti pek iyi değildi ve dehşet verici bir şekilde ölmüştü fakat buna rağmen ne yaşayanlara musallat oluyordu ne de intikam istiyordu. Hatta kimsenin onun kadar zararsız gezinen bir hayalet bulamayacağına yemin edebilirdi.
Asıl zor olan kısım; kötü ruhun büyüyü yapanın vücuduna yerleşmesinden sonra anlaşmanın kendiliğinden mühürlenmesiydi.
Kötü ruh, dileği yerine getirmeliydi yoksa büyü geri teperek vücuda yerleşen ruh, tamamen yok olur ve bir daha asla doğmazdı!
Wei Wuxian teyit etmek için ellerini kaldırdı ve beklendiği üzere, iki bileğinin de çapraz kesiklerle kaplandığını gördü. Kuşağını çıkararak bakmaya devam etti. Siyah kıyafetlerin altında, göğsü ve karnı da keskin bir nesneyle açılmış gibi gözüken yaralarla doluydu. Kanaması durmuştu fakat Wei Wuxian bunların normal yaralar olmadığının farkındaydı. Eğer vücudun asıl sahibinin dileklerini yerine getirmezse yaralar iyileşemezdi. Zaman geçtikçe daha da kötüleşirler ve zaman sınırı geçtikten sonra hem ruhu hem de vücudu paramparça olurdu.
Wei Wuxian, durumunu birkaç kere daha teyit etti ve yüreğinde tekrarlayıp durdu 'bu nasıl benim başıma gelebilir?' Sonunda duvara dayanarak dik durabildi.
Ev geniş olmasına genişti ama boştu ve bir şeye benzemiyordu, çarşaflar ve yorganlar sanki uzun zamandır değiştirilmemişti. Köşede bir bambu sepeti vardı. Çöp kutusu olarak kullanılmalıydı fakat daha evvel tekmelendiğinden içindeki ıvır zıvırlar yerlere saçılmıştı. Wei Wuxian odayı taradı ve buruşturulmuş bir kağıt parçası gözüne çarptı. Kağıdı açtığında sıkış tepiş kelimelerle karşılaştı. Hemen tüm kağıdı düzeltti.
Kağıttaki kelimeler herhalde kötü bir anında vücudun sahibi tarafından yazılmıştı. Cümlelerin bazıları tutarsız ve düzensizdi, biçimsiz el yazısından kaygı fışkırıyordu. Wei Wuxian tüm kağıt parçalarını sonuna kadar okudu ve fark etti ki, bir şeyler yanlıştı.
Birkaç tahminden sonra durumu az çok kavradı.
Görünüşe göre bu vücudun sahibinin adı Mo Xuanyu idi. Bulunduğu yerse Mo Köyü'ydü.
Mo Xuanyu'nun büyükbabası bölgedeki zengin ailelerdendi. Ailesi pek kalabalık değildi ve adamın tüm uğraşlarına rağmen, sadece iki kız çocuğu olmuştu. İsimleri geçmese de; büyük kızı esas eşindendi, bir koca arayışındaydı; genç kızıysa bir hizmetkârdandı. Mo Ailesi aslında onu apar topar birine vermek istese de kızı bir serüven beklemekteydi. On altı yaşındayken, meşhur bir sihirbazlık ailesinin lideri bölgeden geçmiş ve kıza ilk görüşte aşık olmuştu.
Herkes, sihirbazlara hayranlık duyar. Sihirbaz aileleri sıradan halkın gözünde, Tanrı'nın sevdiği insanlardandır, gizemli fakat asildirler. Mo Köyü'nün insanları başlangıçta bu konuya küçümsemeyle yaklaşmış, fakat Klan Liderinin sık yardımları sayesinde birçok avantaj elde etmişlerdi. Böylece tartışmaların yönü değişmiş ve Mo ailesi meseleyle gurur duymaya başlamıştı, diğer herkes ise fırsatı kıskanmaktaydı. Mo ailesinin İkinci Kızı lidere bir erkek çocuk verdi - Mo Xuanyu.
Fakat Klan Lideri, sırf yeni bir şeyler denemek için kız ile ilgilendiğinden çok geçmeden sıkıldı. Mo Xuanyu dört yaşına bastıktan sonra, babası bir daha hiç dönmedi.
Git gide, Mo Köyü'nün düşünceleri tekrar değişti. Baştaki küçümseme ve alay, kibirli bir acımayla geri döndü.
Mo ailesinin İkinci Kızı durumu kabul etmek istemedi: Klan Liderinin kendi oğlunu görmezden gelmeyeceğine sıkı sıkıya inandı. Hakikaten de, Mo Xuanyu on dördüne girdiğinde Klan Lideri onu geri aldı.
İkinci Kızın burnu tekrar havadaydı, herkese oğlunun olabildiğince hızlı bir şekilde ölümsüz olacağını ve atalarını onurlandıracağını söyledi.
Fakat, her nasılsa Mo Xuanyu sihirbazlıkta bir başarı elde etmeden ve babasının yerinin mirasçısı olamadan geri gönderilmişti.
Hem de utançla gönderilmişti.
Mo Xuanyu eşcinseldi ve diğer öğrencileri taciz edecek kadar arsızdı. Skandal su yüzüne çıkınca, sihirbazlıkta da pek az başarısı olduğu için, klanda kalmasına gerek kalmadı.
Durum bir yana, yaraya tuz basarcasına Mo Xuanyu döndüğünde delice davranmaya başlamıştı, neredeyse ödü kopmuştu.
Hikaye kelimelerle anlatılamayacak kadar karmaşıktı. Wei Wuxian'ın kaşları kalktı.
Sadece bir deli değil, aynı zamanda eşcinsel bir deliydi.
Bu durum, yüzünde neden onu asılmış bir hayalete benzetecek kadar ruj ve pudra olduğunu açıklıyordu. Ayrıca yerdeki kanlı şekilleri görmelerine rağmen neden kimsenin şaşırmadığını da. Mo Xuanyu fayanslardan tavana kadar tüm odayı kanıyla kırmızıya boyamış olsaydı bile kimse fazla şaşırmazdı. Sonuçta, keçileri kaçırdığını herkes biliyordu.
Tadı tuzu kaçmış bir şekilde eve döndükten sonra alay bombardımanına uğramıştı. Telafisi olmayan durumuyla, Mo ailesinin İkinci Kızı aldığı darbeye dayanamayarak kısa sürede travmanın etkisiyle boğularak öldü.
Şu zamanlarda, Mo Xuanyu'nun büyükbabası çoktan vefat etmişti. Ailenin sorumlusunun Mo ailesinin Birinci Kızı olmasına rağmen, kadın genç yaşından beri oğlu da dahil kız kardeşine katlanamamaktaydı. Kadının tek çocuğu vardı, Mo Ziyuan, etrafı daha evvel altına üstüne getiren kişi. Mo Xuanyu babası tarafından götürüldükten sonra, Birinci kız hasetle herhangi bir sihirbazlık klanıyla en ufak bir münasebeti arar hale gelmişti. Gelen elçilerin Mo Ziyuan'ı da sihirbazlık yapması için alacaklarını ummaktaydı.
Elbette, reddedilmiş, veya daha çok görmezden gelinmişti.
Durum kesinlikle pazarda lahana satmaya benzemiyordu. Kimse pazarlık edemezdi, bir alana bir bedava yoktu.
Garip bir özgüvenle, aile Mo Ziyuan'da potansiyel ve yetenek bulunduğuna inanmaktaydı. Hatta düşünüyorlardı ki eğer klana kuzeni yerine o gönderilseydi, düş kırıcı kuzeninin aksine klan tarafından tanınırdı. Üstelik Mo Xuanyu gittiğinde Mo Ziyuan hala gençti. Tekrar tekrar böyle saçmalıklarla kulakları dolduruluyordu ve söylenenlere tüm kalbiyle inanmaktaydı. Her iki üç günde bir Mo Xuanyu'yu bularak onu küçük düşürürdü, sihirbazlığa giden yoluna taş koyduğu için ona küfürler ederdi. Aynı zamanda tılsımlar, iksiler ve sihir aletlerine büyük ilgisi vardı. Hepsini kendi malı gibi görüp onlarla istediğini yapardı.
Mo Xuanyu sık sık delilikle normallik arasında gidip gelse de, diğerleri tarafından küçük düşürüldüğünün farkındaydı. Tahammülüne rağmen, Mo Ziyuan davranışını daha da ileri götürerek neredeyse tüm odayı boşaltmıştı. Sabrı sonunda taşan Mo Xuanyu durumu eniştesiyle teyzesine şikayet etmiş ve Mo Ziyuan'ın bu sabah yarattığı karmaşaya yol açmıştı.
Kağıttaki sözcükler ufak tefek ve sıkışı tepişti, Wei Wuxian'ın gözleri acıdı. Kendi kendine düşündü "Bu kişinin hayatı daha ne kadar perişandı?"
Mo Xuanyu'nun yasak yöntemi kullanarak vücudunu feda etmesine ve kötücül bir ruhtan intikam dilemesine şaşmamalı.
Gözlerindeki acı başına geçti. Güya yasak yöntemi kullanmak için büyüyü yapan kişi dileğini kısık sesle şakımalıydı. Çağırılan kötü ruh olarak Wei Wuxian, büyüyü yapanın ayrıntılı taleplerini duymuş olmalıydı.
Yorumlar
Yorum Gönder